IRAK HİKAYELERİ


Dünya üzerinde öyle şehirler vardır ki sadece beton yığını ve gürültüden çok daha fazla şeyler barındırır. Hele ki bu şehir medeniyetler doğuran ve batıran bir coğrafyada, yani Mezopotamya'da ise barındırdığı hikayeler tarihin kendisinden bile büyüktür. Birkaç aydır yaptığım okumalar sonucunda karşılaştığım iki acı hikayeyi yazmak istedim. İlki bir köprü hikayesi. Amerika Birleşik Devletlerinin 2003 yılındaki Irak işgali öncesinde Bağdat şehrine bağlı Azamiye ve Kazımiye semtlerini birleştiren ve iki mezhebin imamlarından olan Musa el-Kazım ve İmam-ı Azam'ın mirasına saygıdan İmam-ı Kazım/İmam-ı Azam ismi verilen köprü adeta ortadoğunun kısa tarihini kendisinde barındırıyor. İşgal öncesi iki şehirde yaklaşık olarak 2 milyondan fazla insan yaşamaktaydı. Azamiye semtinin nüfusunun %30'unu şiiler oluştururken Kazımiye'nin ise 4/1'i sünniydi. İki imamın isimlerine hürmeten 2 semtin dini mekanlarını şii ve sünni ulema birlikte denetlerdi. 1999 yılındaki verilere göre iki semt arasında yıllık ticari meblanın  400 milyon dolar olduğu söylenir. Türkçe şia haber ajansı olan shafaqna (şafaknews)'e göre iki semt arasındaki evlilik oranları binlerceydi. Sadece fotoğraf paylaşım sitesi Flickr'a iki semtin kader birliğini gösterircesine köprü üzerinde çekilmiş 1700 evlilik fotosu yüklenmiş. Peki 2003 işgali sonrasında ne oldu? Birdenbire herkes mezhebini hatırladı. 2003 yılından bugüne Kazımiye/Azamiye köprüsü üzerinde 1000'den fazla saldırı ve patlama yaşandı. Onbinlerce insan öldü ve hala ölmeye devam ediyor. Şimdi ise iki semti birleştiren köprü üzerinde fotoğraf çektiren sevgililer yada evlenenler yerine iki semti birbirinden ayıran 5 tonluk beton bloklar duruyor. Diğeri ise hayatı çalınan 30 güzel ıraklı kız çocuğunun hikayesi. Irak'ta işgalin ilk yılı (2004) içerisinde Amerika Birleşik Devletlerine bağlı özel askeri şirket personeli askerler ve dağıtılan Irak ordusu yerine kurulan kukla ordu ile Samarra şehrine operasyon düzenlenir. Operasyon sırasında yaşları 15-20 arasında değişen 30 Irak'lı kız çocuğuda tutuklanır. Bu kızlar 40 günden fazla tutuklu kaldıktan sonra otobüsler ile Samarra şehrinin güney banliyölerine bırakılırlar ve ailelerine haber verilir. Ancak yaşları 15-20 arası olan kızlar adeta 30 40 yaşındaki kadınlara dönüşmüştür. Kimse ile konuşmazlar, dışarı çıkmazlar ve yemek yemezler. Kızlardan 12 tanesi bir hafta içerisinde intihar eder. 6'sı ise aile kararı ile infaz edilir. Kalan 12 kızdan 6'sı intihar bombacısı olur, 6'sı ise ailesinin ve eşlerinin desteği ile hayata tutunurlar. Bunlardan 3 tanesi yurtdışında hayat kurar kalan 3 kıza ise ne oduğu hala meçhul. İşte bu iki hikaye ortadoğunun ve insanların yaşamını özetleyen en çarpıcı 2 gerçek hikaye...

Yorumlar